Nuri Paşa bu fabrikasını daha karlı bir sektör olan Silah ve muhimmat işi yapan fabrikaya dönüştürdü.Tesisini silah fabrikasına dönüştürdükten sonra Sütlüce’ye taşıdı.
Zeytinburnu Times Haber Merkezi / Özel Haber Hüseyin Çetiner
14 Mayıs 1948’de İsrail Terör Devleti bir oldu bitti ile kuruldu. ABD.nin güdümünde olan Birleşmiş milletler dünya devletlerinin yeni kurulan İsrail’e karşı savaş açan Mısır,Suriye, Ürdün ve diğer Arap ülkelerine silah satışını yasakladı.
Mısır,Suriye ve Ürdün kendilerine silah satmayan ülkelerin aksine İstanbul’da silah fabrikası olan Nuripaşa ile temasa geçtiler. Nuripaşa hem dini bağları olan hem de fabrikası karlı bir iş yapacak diye BM.nin kararını tanımayarak yaptığı anlaşma gereği birkaç kalem savaş malzemesini ön anlaşma yaptığı Araplara teslim etti.
Bu durum İsrail’e destek olan ABD.ve Sovyetler Birliğinin canını sıktı
Bu durum İsrail’in BM.tarafından tanındıktan 3 saat sonra Mısır,Suriye,Ürdün ve diğer Arap devleri tarafından savaş ilan edilen İsrail’i telaşlandırdı. Nuri Paşa’nın hem İslam alemi ile olan yakınlığı ve duygusal bağı da BM.nin kararını dinlemeyeceğinde etkili oldu.
Her zaman yaptıkları gibi hem Araplara silah satan Nuri Paşa’nın fabrikasını hem de kendisini bir suikast ile yok etmeleri gerekirdi. İsrail terör devleti yeni kurulduğu halde bu devletin fikir babası olan Teodor Herzel’in 1897 de İstanbul’da Sultan II.Abdülhamid ile yaptığı görüşmeden beri dünyanın önemli merkezlerindeki örgütlerle bağlantıları vardı.
Nuri (Kıllıgil) Paşa nasıl susturuldu?
Yaptığı anlaşma gereği parça parça silah,top ve mühimmat sevkiyatları başladı. Ancak asıl büyük parti mal satışı için Nuri Paşa Mısır’a gitti. Teknisyenleri ile beraber 1 Mart günü Türkiye’ye döndü. Aldıkları sipariş epey yüklüydü. Ertesi gün yani 2 Mart 1949 günü akşam saatlerinde Sütlüce’deki fabrika da korkunç bir patlama oldu.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
14 MAYIS 1948: İsrail devlet olduğunu ilan etti: Yahudi Arap savaşı başladı...
1 Mart 1949:Türk girişimci Nuri Paşa Mısır'dan yüklü miktarda silah siparişi aldı.
2 Mart 1949:Nuri Paşa'nın Sütlüce'deki silah fabrikası havaya uçtu. 26 işçisiyle can verdi.
28 Mart 1949:Türkiye İsrail'i tanıyan ilk Müslüman ülke oldu.
--------------------------------------------------------------------------------------
1 Mart 1949:Türk girişimci Nuri Paşa Mısır'dan yüklü miktarda silah siparişi aldı.
2 Mart 1949:Nuri Paşa'nın Sütlüce'deki silah fabrikası havaya uçtu. 26 işçisiyle can verdi.
28 Mart 1949:Türkiye İsrail'i tanıyan ilk Müslüman ülke oldu.
--------------------------------------------------------------------------------------
Nuri Paşa’nın fabrikası havaya uçurulmasaydı belki bugün İsrail olmayacaktı
14 Mayıs 1948'de İsrail Devleti bir oldu bittiyle ilan edildi. 2.Dünya savaşı ve toplama kamplarının yarattığı mağduriyet rüzgarıyla kamuoyu desteğini arkalarına almışlardı.
Önce İngiliz Birlikleri, Filistin bölgesinden çekildiklerini duyurdular. BM kararından sonra İsrail'i ilk tanıyan ülkeler ABD ve Sovyetler Birliği oldu. Birleşmiş Milletler'in İsrail'in kuruluşunu kabul ettiğini ilan etmesinden sadece 3 saat sonra Mısır ve Ürdün, Arap yerleşim bölgesinde böyle bir Yahudi devletinin 'kondurulmasına' izin vermeyeceklerini duyurarak İsrail'e savaş ilan ettiler.
Böylelikle yüzyılın ilk büyük Arap-Yahudi savaşı başlamış oldu.
O zamanın en büyük dünya devletleri olan ABD.Sovyetler Birliği,İngiltere ve Fransa başta olmak üzere Orta Doğuya İsrail’i bir çıban gibi yerleştirmeyi menfaatlerine uygun bulan devletler. İşte tam bu sıralarda gözlerini Türkiye'ye çevirdi.
Türkiye'nin takınacağı tavır önemliydi. Ama ilginç bir fısıltı haberi, İsrail'in ve ona destek veren Sovyetler Birliği dahil güçlü ülkelerin canını sıkmaya yetmişti. Türkiye'den bir girişimci Mısır ve diğer Arap ülkelerine yüklü miktarda silah anlaşması yapıyordu.
Bu cesur adam Enver Paşa’nın üvey kardeşi Nuri (Kıllıgil) Paşa’dan başkası değildi
Kimdi peki bu gözü kara müteşebbis kimdi? Enver Paşa'nın kardeşi Nuri (Kıllıgil) Paşa. 1.Dünya savaşı sırasında 'Azerbaycan fatihi' olarak ünlenen Nuri Paşa önce Zeytinburnu'nda metal ev eşyası imal eden bir fabrika açmış sonra da bunu silah fabrikasına dönüştürmüştü. Bir yıl sonra fabrikayı Sütlüce'ye taşımıştı.
Nuri Paşa Araplardan ön talep almıştı. Ama BM, Suriye ve Mısır'a silah satışını yasaklamıştı. (BM'nin, İsrail ve güçlü devletlerin genel çıkarlarına dokunan tek kararı var mıdır acaba? Ben baktım ama göremedim)
SÜTLÜCE'DEKİ PATLAMADA 27 İŞÇİ YANDI
Ancak paşa kararlıydı. Araplara silah satacaktı. Hem İslam alemiyle olan yakınlığı, duygusal bağı da bu kararında etkili oldu.
SÜTLÜCE'DEKİ PATLAMADA 27 İŞÇİ YANDI
Ancak paşa kararlıydı. Araplara silah satacaktı. Hem İslam alemiyle olan yakınlığı, duygusal bağı da bu kararında etkili oldu.
Parça parça silah top ve mühimmat sevkıyatları başladı. Ama asıl büyük parti mal satış için Nuri Paşa Mısır'a gitti. Teknisyenleriyle beraber 1 Mart günü Türkiye'ye döndü. Aldıkları sipariş epey yüklüydü.
Tam ertesi gün, yani 2 Mart 1949 günü...hem Nuri Paş öldürüldü hem de fabrikası kapandı
Akşam saatlerinde Sütlüce'de korkunç bir patlama duyuldu. O günün tanıklarının anlattıklarına göre bu İstanbul'un her yerinden duyulan bir patlamaydı. Yarım saat sonra bir büyük patlama daha oldu. Bu arada fabrikada büyük bir yangın da çıkmıştı.
Ve asıl önemlisi yangın baruthaneye sıçramıştı. Patlamalar ardı ardına geldi. Yangın ertesi gün söndürüldüğünde fabrikada çalışan 27 kişinin yanarak hayatını kaybettiği anlaşıldı.
Ve asıl önemlisi yangın baruthaneye sıçramıştı. Patlamalar ardı ardına geldi. Yangın ertesi gün söndürüldüğünde fabrikada çalışan 27 kişinin yanarak hayatını kaybettiği anlaşıldı.
Ölenler arasında fabrikanın sahibi Nuri Paşa da vardı. Kimsenin cesedine ulaşılamadı. Hepsinin bedeni kavrulmuştu.
Nuri Paşa sembolik olarak boş bir tabutla defnedildi.
Peki patlama sabotaj mıydı? Başbakan Şemsettin Günaltay'ın talimatıyla araştırma komisyonu kuruldu. Komisyonun başına İçişleri Bakanı Emin Erişirgil getirildi. Ancak soruşturma bir türlü ilerlemiyordu.
Hem görgü tanıkları hem fabrikayı bilenler bunun bir sabotaj olduğunu düşünüyorlardı. Üstelik itfaiye raporu da bu yöndeydi. Ancak yine de faile bir türlü ulaşılamıyordu.
Konu 18 Mart günü Meclis'e taşındı. Ama yine bir sonuç alınamadı. Herkesin bildiği sır olarak kaldı.
Kirli dedikodular da yayılmadı değil. Güya patlama olduğu gün fabrikada çalışan Yahudi işçiler işe gitmemişti. Fabrikada gerçekten Yahudi işçi çalışıyor muydu, bilmiyoruz. Ama ölenler arasında Yahudi yoktu. Bu neyi ifade eder. Elbette hiçbir şeyi.
Ama bakınız sonra neler oldu.
VE TÜRKİYE İSRAİL'İ TANIYOR
Ama bakınız sonra neler oldu.
VE TÜRKİYE İSRAİL'İ TANIYOR
İsrail'i tanıyan ilk Müslüman ülke Türkiye oldu. Arap aleminin büyük tepkisine rağmen kendimizi tutamamış ve İsrail'i tanımıştık. (Türkiye ile İsrail arasında hep bir metres ilişkisi olduğunu ilan eden kişi İsrail Başbakanı Ben Gurion du. Gurion'a göre aslında evliydik ama bir türlü ilan edemiyorduk. Ama İsrail'e ilk büyük dostluk elini uzatmıştık. Hem de Araplarla düşman olmak pahasına.)
İsrail yüzyılın ilk büyük Arap savaşını kazandı. Ve kavgasını verdiği harita kesinlik kazandı. Artık onlara da yer açılmıştı. Filistin bölgesindeki toprak alanını % 56'dan % 78'e nüfusunu ise 608 binden 760 bine çıkardı. Ayrıca 700 bine yakın Filistinli evini terk etmek zorunda kaldı.
Mısır'da ise İsrail yenilgisi kargaşa başlattı. Darbeler dönemi başladı. Kral Faruk bir askeri darbeyle tahttan indirildi ve yerine General Necib getirildi.
HER YOLA BAŞVURABİLECEĞİNİN İŞARETİ
HER YOLA BAŞVURABİLECEĞİNİN İŞARETİ
Hiç kuşkusuz Sütlüce silah fabrikasının havaya uçması İsrail'e savaş kazandırdı diyemeyiz.
Ancak sonuçsuz kalan soruşturma herkesin aklına İsrail mi yaptı seçeneğini getirdi. Sonraki gelişmelere de bakınca İsrail'in Ortadoğu coğrafyasında bir devlet olarak yaşamak istemesi için her yola başvurabileceğinin işareti sayıldı.
Sütlüce bombalaması İsrail'in gizli bir operasyonu olarak anıldı. Üstelik MOSSAD'ın İstanbul'un göbeğinde Mısır apartmanında kurulduğunu göz önüne alırsak; bu hiç de zor değil. İsrail'in kuruluşundaki bütün operasyonları Türkiye üzerinden yürüttüler. Burada izinleri dışında bir Arap desteği yaratılmasına izin veremezlerdi...!
Olan da elbette ailecek yaşadıkları büyük trajedilerin gölgesinde (biraz da manevi değerlerin etkisiyle) ticari başarı arayan Nuri Paşa'ya oldu.
Hem canından hem de canından çok sevdiği fabrikasından oldu. Ailenin talihsiz bireyleri kervanına o da katıldı.
İsrail’e hiçbir zaman güven olmaz, Nuripaşa dosyası açılsın !...
İsrail ‘in istihbarat örgütü MOSAD’ ın devletine tehlike gördüğü her yerde en korkunç eylemleri yaptığını 1948’den günümüze kanıtlamış durumda.
1949 yılında Nuripaşa’nın Sütlücedeki silah fabrikasına karşı sabotaj yapıldığı zaman iş başındaki hükümetler dünyanın süper güçlerine karşı gelemedikleri için Nuripaşa ve 26 çalışanının hesabını soramamışlardır.
Bugün bu dosya tekrar tarihin tozlu raflarından indirilip yargılanmalıdır. Zaten failin ortaya çıkmamasının da tek nedeni bunun MOSAD olduğunun en belirgin kanıtıdır.
Ülkemizin bel kemiği olan en büyük vilayetimiz İstanbul Sütlüce’de silah ve muhimmat fabrikamızı havaya uçurdukları halde İsrail’i tanıyan ilk Müslüman devlet olmamız da ayrıca sorgulanmalı.
Kim bilir bu şer istihbarat örgütü MOSAD’ın o zamanki devlet idarecilerimizi hangi tehdit ve şantaj ile bu tanıma işini başardığı da araştırılmalıdır.
İsrail ile alakalı onlarca kaynak eseri okuyan bir kişi olarak eldeki,bilgi belge ve olayın faillerinin henüz ortaya çıkmamış olması Nuri Paşa’ya ait silah fabrikasının İsrail ajanlarının işi olduğuna inanıyorum.
Bu durumun bir varsayımdan öteye gitmesi için üzerinden 63 yıl geçmiş olsa da ülkemizin faili mechul bir olayı aydınlığa kavuşturması adına mutlaka bu dosya yeniden açılmalı diyorum..
Nuri (Kıllıgil) Paşa Kimdir ?
Nuri Paşa 1881 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Büyük Atatürk’le aynı yıl doğmuş olması güzel bir tesadüftür diye düşünüyorum. Kendisi İttihat ve Terakki Cemiyetinin kurucusu olan ve Osmanlı tarihinde büyük etkileri bulunan Enver Paşa’nın üvey kardeşidir.
Osmanlı Devleti, 1.dünya savaşında dört yıl boyunca yedi cephede dönemin en
güçlü devletleriyle savaşmak zorunda kalmıştır. Her tarafta bir cephe açılmışken o tarihte Azerbaycan’ın durumu da farklı değildir. Azerbaycan’ın her alandaki ilerlemesi kasten engellenmektedir. 1918 yılında Azerbaycan işgal edilir. Bir çok şehri ele geçirilir. Düşman işgalcilerin Şaumyan’ın idare ettiği hareketi, tümüyle halka yönelir ve Bakü’de Türklere karşı 18 mart – l Nisan 1918 tarihleri arasında büyük boyutlara ulaşan katliamlar yapılır. Bu zaman zarfında 12000 Azeri Türkü şehit edilir. Halkın yarısı da şehri terk etmek zorunda kalır.
Bu haberler İstanbul’a ulaştığında Enver Paşa kardeşi Nuri Paşa’yı Kafkas İslam Ordusunu kurmak amacıyla Azerbaycan’a gönderir. Azerbaycan’ın tek umudu Türk ordusudur ve ordu Azerbaycan’a geldiğinde halk bayram eder yollara dökülür.25 Mayıs 1918 tarihinde Gence’ye gelen Nuri Paşa burada çalışmalarına başlar. Ordu hazırlıklarını tamamladıktan sonra Nuri Paşa komutasındaki birlikler, işgalcilerin eline geçen Salyan-Ağsu- Kürdemir ve Şamahı’yı geri alır. Bakü hala düşmanın işgali altındadır. Rus ve Ermenilerin müşterek zülmu altında kalan Bakü’yü ilk kurtarma harekatı başarılı olmaz. Halk çok çaresizdir ve Nuri Paşa’ya şu mektubu yollarlar:
“Ey Türk askeri. Eğer sen Bakü’yü alamazsan, Bakü’de senin için hazırlanan sofralar konaksız kalacak, senin için kesilen kurbanlar düşmana kalacak. Eğer sen bu şehri alamazsan, Müslüman gelinlerin duvaklarını düşman yırtacak,senin muzaffer olman için kalkan elleri zalimler kesecek”. Buna benzer ifadelerle halkın içinde bulunduğu durum anlatılmağa çalışılır.
İkinci Bakü hücumunda düşman birlikleri Türk ordusunun hücumlarıyla etkisiz hale getirilir, düşman bozguna uğratılır ve şehir işgalcilerin elinden kurtarılır. Halk, Nuri ve Halil Paşaları kurtarıcı sıfatıyla karşılar. Onların sayesinde Azerbaycan’ın başkenti hürriyetine kavuşmuş olur.
Hatta bu günün kurban bayramına denk gelmesi gibi bir güzellik, onların çifte bayram yapmasına vesile olur.
Türk ordusu bütün bu cephelerde yaptığı çarpışmalarda yüzlerce şehit vermiştir. Bu cephelerden biriside Şamahı’dır.
Rus ve Ermeni işgalciler yetmezmiş, onların mezalimi azmış gibi, Türk ordusunun önünü kesmek için İngilizler de küçük bir birliklerini Bakü’ye yollayarak Kafkas İslam Ordusunun önünü kesmeğe uğraşmışlarsa da Nuri Paşa’nın kuvvetleri tarafından bunlar da hezimete uğratılmışlar ve sinsi planlarını gerçekleştirme imkanı bulamamışlardır. 15 eylül 1918 tarihinde Bakü düşman işgalinden kurtarıldıktan sonra bir kısım asker Dağıstan’a geçmiş ve burayı da düşmanın elinden alarak Osmanlı Devleti sınırlarına katmıştır.
Şamahı’da bulunan şehit mezarı Azeri Türklerinin hürmet ve ilgisi ile bakımında olmuştur daima. Bu yüzden nice yıllar Ruslar çeşitli baskı yapmışlarsa da bu mezarlara olan ilgi ve dikkat asla kaybolmamıştır. Azerbaycan’ın yetiştirdiği en büyük şair Bahtiyar Vahapzade Tenha Mezar adlı şiirinden birkaç mısraı bu mezar taşına kazdırmış ve gelen geçenin görebileceği bir yere astırmıştır. Yolculara hitap eden şiir şöyledir:
Yolun kenarında tenha bir mezar
Üstünde ne adı var ne soyadı
Ey yolcu arabanı eyle bu yerde
Soruş kimdir yatan tenha yerinde
O bir Türk zabiti kahraman,metin
Doğma kardeşine yardıma geldi/
Kırgına tutulan milletimizin
Haklı savaşına yardıma geldi
Uzaktan hay verip senin sesine
Geldi, geldi, dönmedi öz ülkesine
Düşman saflarını o, soldan sağa
Biçip destesiyle cepheyi yardı
Toprağın uğruna düşüp toprağa
Senin toprağını sana gaytardı
Özü, koruduğu hem can verdiği
Yolun kenarında defnedildi o
Uğruna canını kurban verdiği
Toprağı özün vatan bildi o,
Yolcu arabanı bu yerde durdur.
O mezar önünde sen tazim eyle
Saygı duy, dua ver onun ruhuna
Ayak bastığın yer borçludur ona.
1918 de başlayan zulüm ve baskı döneminden günümüze kadar nöbetini bi hakkın tutan Türk şehidi,Azerbaycan halkının kalbinde onlara verebileceği en değerli hediyeyi, canını vererek taht kurmuştur. Rusların Türk isimlerini yasakladığı dönemlerde bile Türk mezarı Türk isminin muhafazasında manevi bir destek olarak abideleşmiş ve kalmıştır. Azeriler o mezarın yanından geçerken minnettarlıklarını bir Fatiha ile ifade ederlerken, o mezarda Türkün kudret ve ihtişamıyla yıllardır o halkı canı gönülden selamlamağa devam etmektedir.
1918 de başlayan zulüm ve baskı döneminden günümüze kadar nöbetini bi hakkın tutan Türk şehidi,Azerbaycan halkının kalbinde onlara verebileceği en değerli hediyeyi, canını vererek taht kurmuştur. Rusların Türk isimlerini yasakladığı dönemlerde bile Türk mezarı Türk isminin muhafazasında manevi bir destek olarak abideleşmiş ve kalmıştır. Azeriler o mezarın yanından geçerken minnettarlıklarını bir Fatiha ile ifade ederlerken, o mezarda Türkün kudret ve ihtişamıyla yıllardır o halkı canı gönülden selamlamağa devam etmektedir.
Nuri Paşa cumhuriyet döneminde Killigil soyadını alır. Savaştan sonra Almanya’da yaşamaya devam eder. O da kardeşi Enver Paşa gibi Almanlara sıcak bir yakınlık duyar ve bunu milli hislerinin kuvvetiyle manalandırır.
1938 yılında Türkiye’ye dönen Nuri Paşa kurduğu fabrikada tabanca ve sair askeri teçhizat üretimi yapar. İkinci dünya savaşı sırasında da yine aynı Turancılık düşüncesine sadık kalarak Alman’larla yakın ilişki kurar.
Nuri Killigil tarafından sınırlı sayıda 9 mm çapında yarı otomatik tabanca üretmiştir. Zamanının ötesinde bir tasarıma sahiptir. Mükemmel durumda saklanmış bir örneği İstanbul Harbiye Askeri Müzesi'nde bulunabilir. Mirasçısı tarafından müzeye bağışlanmış ve özel kutusunda ilk günkü gibi saklanmaktadır. Yedek şarjörü ve harbisi ile beraber görülebilir.
Bakü fatihi Nuri Paşa 1949 yılında sebebi henüz belirlenemeyen ve kendi fabrikasında meydana gelen bir patlamada hayata gözlerini yumar. MOSSAD’ın suikastine kurban gittiğini iddia edenler vardır.
Günümüzün büyük Azeri şairi Neriman Hasanzade’nin Nuri Paşa için yazdığı o muhteşem şiirden birkaç mısra ekleyerek ve işgal sonrası aziz komutanın söylediği sözleri naklederek onu rahmetle anıp satırlarıma son vermek istiyorum.
1938 yılında Türkiye’ye dönen Nuri Paşa kurduğu fabrikada tabanca ve sair askeri teçhizat üretimi yapar. İkinci dünya savaşı sırasında da yine aynı Turancılık düşüncesine sadık kalarak Alman’larla yakın ilişki kurar.
Nuri Killigil tarafından sınırlı sayıda 9 mm çapında yarı otomatik tabanca üretmiştir. Zamanının ötesinde bir tasarıma sahiptir. Mükemmel durumda saklanmış bir örneği İstanbul Harbiye Askeri Müzesi'nde bulunabilir. Mirasçısı tarafından müzeye bağışlanmış ve özel kutusunda ilk günkü gibi saklanmaktadır. Yedek şarjörü ve harbisi ile beraber görülebilir.
Bakü fatihi Nuri Paşa 1949 yılında sebebi henüz belirlenemeyen ve kendi fabrikasında meydana gelen bir patlamada hayata gözlerini yumar. MOSSAD’ın suikastine kurban gittiğini iddia edenler vardır.
Günümüzün büyük Azeri şairi Neriman Hasanzade’nin Nuri Paşa için yazdığı o muhteşem şiirden birkaç mısra ekleyerek ve işgal sonrası aziz komutanın söylediği sözleri naklederek onu rahmetle anıp satırlarıma son vermek istiyorum.
“Kardeş Azerbaycan Türkünün menfaati her bir Türk için kutsaldır. Eğer Azerbaycan’ın özgürlüğü için yeni kurbanlar gerekirse ona da hazırız. Nuri Paşa”
Sayın Neriman Hasanzade Poemasının başında diyor ki “Azerbaycan halkı müttefiki Türkiye goşunlarını büyük sevinçle karşılıyar ve onların gelişine bayram ederdi”. Şimdi ünlü Nuri Paşa şiirinden birkaç mısra ilavesiyle yazıma son vereyim.
Nuri Paşa at belinde Türkiye’den Kars’tan gelir
Azerbaycan diye diye, yaralanmış arslan gelir
…Nuri Paşa arkasıza arka gelir/…
Yiğitlerin yanlarında/ Hücum diyen yiğit gelir
Azerbaycan senin için/ Gör nice bin şehit gelir
Bu damara o damardan/ Bak o kandan bu kan gelir
Sen gelince Nuru Paşa/Daha bir çok civan gelir/…
Türk can verdi bu toprağa/Azerbaycan diye diye
Tarih seni okuyorum/ Ben Türk’e can diye diye…
Neriman Hasanzade.
Kaynak : Hüseyin Çetiner tarafından yazılan Gelişim ve Değişim Tarihi içinde Zeytinburnu isimli eserin yayınlanmamış kısmında yer alan bilgilerden ve Gürkan Hacır'ın Akşam gazetesindeki yazısından derlenmiştir.(huseyincetiner44@gmail.com)
İstanbul Times Haber Ajansı (İTHA)