Erdoğan, Arena Spor Salonu'nda düzenlenen AK Parti 1. Olağanüstü Büyük Kongresi'nde partililere hitap etti.
Bu büyük, kadim davanın, nice isimler gördüğünü ve nice isimlere şahit olduğunu kaydeden Erdoğan, o isimlerin hepsinin gelip geçtiğini ancak davanın durduğunu söyledi. Erdoğan, bugün de, bundan sonra da isimlerin değişeceğini ve hiç kimsenin bu dünyada baki olmadığını, herkesin fani olduğunun altını çizerek, "Bu dava uğruna emek sarf edenler hayırla yadedilecek. Bu dava uğruna, canını, malını, mesaisini ortaya koyanlar hiç unutulmayacak. Bu dava dairesi içinde, arkasında eser bırakanlar belki de asırlar boyunca hatırlanacak" diye konuştu.
Erdoğan, Rabbi şahsını ve yol arkadaşlarını bu davanın neferi olarak her zaman hayırla hatırlanmayı nasip etmesini isteyerek, şunları söyledi:
"Şunu burada özellikle ifade etmek isterim ki, bizim sancaktarlığını yaptığımız dava, 29 Ekim 1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin, istiklal, hürriyet, kalkınma ve adalet davasının ta kendisidir. Bizim davamız, Türkiye davasından ayrı bir dava değildir. Biz, Türkiye içinde, farklı bir istikamete bakan, farklı hayaller ve hedefler peşinde yürüyen bir hareket değiliz.
Milletimizin asırlardır devam eden kutlu yürüyüşü, 29 Ekim 1923'te, Türkiye Cumhuriyeti adı altında yeniden şekillenmiştir; bu topraklarda Devleti Aliye'nin bakiyesi üzerinde inşa edilmiş olan bir Türkiye Cumhuriyeti'dir. Ama dava değişmemiştir, hareket değişmemiştir, öz, ruh değişmemiştir."
-Millet, devletinin ve medeniyetinin örselenmesine müsaade etmemiştir"
91 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca, kabuğunu değiştirmeye, özünü ve ruhunu değiştirmeye ve Türkiye'yi bu asırlık dava yürüyüşünden koparmaya yönelik girişimler olduğunu anımsatan Erdoğan, "Millet, bu girişimlere izin vermemiştir. Aziz millet, devletinin ve medeniyetinin kadim davasının değiştirilmesine, örselenmesine ve yıpratılmasına müsaade etmemiştir. 13 yıllık Genel Başkanlık görevim süresince, ben de, arkadaşlarım da, 23 Nisan 1920 tablosunu her fırsatta hatırlattık, her fırsatta gündeme taşıdık" değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan, 23 Nisan 1920'de, Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılmadan önce, bizzat Gazi Mustafa Kemal'in talimatıyla, bütün vilayetlerde hatimler indirildiğini, mevlid-i şerifler okunduğunu hatırlatarak, şunları söyledi:
"23 Nisan günü, özellikle bir cuma gününe denk getirilmişti. Cuma günü, Ankara'da, Hacı Bayram Camisinde cuma namazı kılınmış, hatim duası yapılmış, Buhari Şerifler hatmedilmiş, Ulus'taki Meclis binasının önüne gelinmişti. Ulus'taki Meclis binasının önünde yine dualar edilmiş, kurbanlar kesilmiş, Büyük Millet Meclisi bu şekilde açılmıştı, çok anlamlı çok manalı değil mi? Ulus'taki Büyük Millet Meclisi'nin Genel Kurul salonunda, Meclis Kürsüsü'nün arkasına, hangi emri ilahi konulmuştu biliyor musunuz? 'Onlar işlerini istişareyle yaparlar' mealindeki Şura Suresi'nin 38'inci ayeti yazılmıştı."
-"Türkiye Cumhuriyeti'nin mayası ilk Meclis'te atılmıştı"
İlk Meclis'teki muhtevanın tam anlamıyla bir Türkiye manzarası olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Orada Türkler vardı, Kürtler vardı, Araplar, Çerkezler, Gürcüler vardı. Arnavut, Boşnak, Roman vardı. Orada Sünniler de vardı, Aleviler de vardı. Milletin bütün unsurları, işgali sona erdirmek, Kurtuluş Savaşı'nı sevk ve idare etmek, zafer kazanmak için gönül birliği yapmışlardı. Türkiye Cumhuriyeti'nin mayası, işte orada, o ilk Meclis'te atılmıştı. Kurulacak devlet, herkesin devleti olacaktı. Millet, bütün fertleriyle, bütün unsurlarıyla, barış ve hoşgörü içinde yaşayacak; birbirinin inançlarına, değerlerine saygı içinde geleceği inşa edecekti. Farklılıklar bir zenginlik olarak görülecek; Osmanlı coğrafyasındaki bir arada yaşama kültürü, Türkiye Cumhuriyeti'nde de devam edecekti" ifadesini kullandı.
Erdoğan, sonraki yıllarda, ilk Meclis'teki umut ve uyumun ne yazık ki, muhafaza edilemediğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Millet devletine istikamet çizecekken, millet kendi devletini bu şekilde sahiplenecekken; devlet milletine istikamet çizmek istedi. Devlet, vatandaşın her şeyine karışmaya, her şeyini düzenlemeye, hatta kılık kıyafetini, müziğini dahi şekillendirmeye çalıştı. Tek tip bir millet oluşturulmak istendi. Adeta tornadan çıkmış gibi, şeklen, fikren her biri birbirine benzeyen fertler imal edilmek istendi. O kadar ki, bütün farklılıklar reddedildi.
Etnik kökenler, diller, inançlar, değerler reddedildi. Farklı olana tahammül edilemedi. Farklı kıyafete, farklı düşünceye, değerlerin, inançların yaşatılmasına müsaade edilmedi. Bu neyi getirdi? Devlet ile millet arasındaki mesafe açıldı. Devlet milletinden uzaklaştı; millet de devletinden uzaklaşmak zorunda bırakıldı. Ret, inkar ve asimilasyon; bu tür politikalar geliştirildi, 780 bin kilometrekare üzerinde hemen her fert için bir zulme dönüştü bu."
AK Parti'yi kurduklarında iki büyük mücadeleyi vermeye azmettiklerinin altını çizen Erdoğan, "Birincisi, asırlardır yürüyüşüne devam eden davamızı değiştirmeye, örselemeye, yıpratmaya yönelik girişimlere karşı verdiğimiz mücadeleydi. Biz buna adalet mücadelesi dedik. İkincisi de; asırlardır devam eden davamızı yaşatmak ve büyütmek mücadelesiydi. İşte buna da kalkınma mücadelesi adını verdik. 29 Ekim 1923'te kurulan Cumhuriyetimizi çok daha ileri seviyelere taşıyacak, daha da güçlendirecek; ama aynı zamanda 23 Nisan 1920 ruhunu da Türkiye'ye yeniden kazandıracaktık. Hem Türkiye'yi büyütecek; hem de kardeşliği, birliği, hoşgörüyü, değerlere saygıyı büyütecektik. Allah'a hamdolsun; bu iki büyük mücadeleyi de başarıyla bugünlere getirdik" değerlendirmesini yaptı.
-"Ekonomi çok ağır bir krizin içindeydi"
Erdoğan, 3 Kasım 2002'de, milletin iktidar görevini kendilerine tevdi ettiğini, 12 yıl boyunca çok çalışarak, gayret ederek, mücadele ederek, hem adalet mücadelesinde, hem kalkınma mücadelesinde Türkiye'yi belli bir noktaya taşıdıklarını söyledi. Erdoğan, "Kasım 2002'de, iktidar görevini devraldığımızda, üzerinde karabulutlar dolaşan, umutları yıpranmış, yorulmuş, karamsar bir Türkiye vardı. Ekonomi çok ağır bir krizin içindeydi. Türkiye, bütün umutlarını Uluslararası Para Fonu'ndan gelecek borçlara bağlamıştı. Borç verenler, her ay gönderdikleri müfettişleri eliyle, sadece Türkiye ekonomisini değil, siyaseti ve idareyi de kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Bir gün ilgili zata şunu söyledim: 'Siz bize borç verdiniz. Verdiğiniz borcu ne zaman alacağınızı takip edin. Ama bize siyasette yol çizmeye çalışırsanız, nasıl hareket etmemiz gerektiğini belirlemeye çalışırsanız kusura bakmayın buna müsaade etmeyiz.' dedim. Bu görüşmeyi onların tepesindeki zat ile yaptım. Yanımda Ali Babacan da vardı. O zat daha sonra, söylemeye gerek duymadığım bir sebepten gitti" ifadesini kullandı.
Çarkların durduğunu, fabrikaların kapandığını, esnafın kepengini indirdiğini ve protesto için sokaklara çıktığını anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"İşsizlik büyüyor, enflasyon bir canavar olarak milletin ekmeğini azaltıyordu. Faiz yükünün altında, devletin borçlanma faizi yüzde 63'tü. Türkiye ekonomisi deyim yerindeyse, inim inim inliyordu. Yatırımcı, girişimci önünü göremiyor; yatırım yapmaktansa sermayesini faize yatırmayı tercih ediyordu. Esnaf siftahsız dükkanını kapatırken, çiftçinin tarladaki ürünü para etmiyordu.
AK Parti'nin iktidara gelmesiyle birlikte, Türkiye'deki o kötümser, karamsar hava dağıldı. Uzun süren koalisyon Hükümetlerinin ardından, ne yapacağını bilen, kararlı, güçlü bir AK Parti Hükümeti, hem içeride, hem dışarıda bütün olumlu beklentileri hayata geçirdi.
Yüksek enflasyonla, faizle mücadeleye başladık. Yatırım ortamını iyileştirdik. İktidara geldiğimiz ilk günlerde, devletin çalışanlarına olan Zorunlu Tasarruf adı altında devlet memurundan, işçisinden borç alıyordu ve 13,5 katrilyon lira devletin işçisine, memuruna borcu vardı. Bunu ödeme kararını aldık ve bu borcu ödedik. Aynı zamanda Konut Edindirme Yardımı adı altında maalesef yine işçi, memur; adeta ellerinden paraları alınmış, akıbeti belirsiz bekliyordu. 3,5 katrilyon lira da bunları ödedik."
-"Enflasyonu tek haneli rakamlara çektik"
Erdoğan, çiftçinin, aldığı kredilerden dolayı haciz kıskacında bulunduğunu ve Ziraat Bankası'nın da çiftçiye yüzde 59 faiz oranıyla kredi verdiğini hatırlatarak, "Bu faiz oranlarını hızla düşürmeye başladık ve şu anda yüzde sıfır-yüzde 8 aralığında, faizle kredi veriyor ve daha fazla veriyoruz. Aynı şekilde esnaf yüzde 47 faiz oranı ile Halk Bankası'na borçlanıyordu. Bugün 4-5 aralığında. Çiftçimize yıllık verilen destek miktarı 2002 yılında 2 milyar liraydı; 2013 yılında çiftçimize toplam 10 milyar liralık destek verdik. Enflasyon yüzde 30. Şimdi ise tek haneli rakamlara çektik" diye konuştu.
Türk Lirası'ndan 6 sıfırı başarıyla silip attıklarını kaydeden Erdoğan, "Bizimle dalga geçenler vardı. Enflasyon patlar diyorlardı. Patlamadı. Tam aksine çatladı. 'Eğer 6 sıfırı atarlarsa ben Taksim Meydanı'nda anırırım' diyen köşe yazarları vardı. Hala anırmalarını bekliyoruz. En düşük seviyelere enflasyonu çekerken Türkiye'de artık bu canavar halkımızı rahatsız edemedi" değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan, Türkiye'nin Uluslararası Para Fonu'na olan 23,5 milyar dolar borcunu geçen yıl, 14 Mayıs'ta, 29 yıl aradan sonra tamamen sıfırladıklarına vurgu yaparak, "Merkez Bankası'nın kasasında, biz geldiğimizde 27,5 milyar dolar vardı; şu anda, kendi rekorumuzu kırmak üzereyiz, Merkez Bankamızın kasasında 136 milyar dolar rezerv var. İhracatı 36 milyar dolardan aldık, 153 milyar dolara yükselttik. Milli Geliri 230 milyar dolardan aldık, 820 milyar dolara yükselttik. Kamu net borç stokunun milli gelire oranı yüzde 73'tü; onu yüzde 35 seviyesine kadar indirdik. Kişi Başı Milli Geliri 3 bin 500 dolardan aldık, 11 bin dolara çıkardık" diye konuştu.
Erdoğan, tarihin en büyük küresel ekonomik krizlerinden birinin, yaptıkları reformlarla, alınan tedbirlerle, hiç sarsılmadan atlatıldığını söyledi.