Sadık Yalsızuçanlar Ters Lale’nin içindeki kahramanlarından ve onlarla nasıl tanıştığından bahsetti. “Kitapta; farklı dünyada yaşayan insanlar ve hayvanların hayatlarına yer verdim. Meczupları özellikle belirtmek isterim. Meczupların insanı kendilerine çeken psikolojik halleri ve yaşadıkları farklı dünyanın iklimi biriciktir bence. Bizim beş duyumuz dışında iç duyularımız da var, belki onlarla hissediyoruzdur ama farkında değilizdir, bilemiyorum. Meczuplar, etrafları hakkında bilinçsiz gibi davranarak köktenci bir hileye mi sığınıyorlar yoksa nörolojik sistemlerinde onları çevreye karşı duyarsız yapan zorunlu bir şey mi var, muamma. Belki de sırlanmış ya da gizlenmiş delilik gömleğinin arkasından bize bakıyorlar. Sokakta yaşayan hayvanlar ise hayatıma girmeye başladıkları andan itibaren dostlarım oldular. Bunların yüzünde müthiş bir ifade oluyor, hele de terk edilmiş olanların. İnsan terk edildiği zaman neye maruz kalırsa hayvan işte onunkinden daha fazlasına maruz kalabilir. İnsanlar, hayvanlarla çıkar ilişkisi kurabiliyor. Belli bir süre baktıkları bir hayvanın bakımı zor geldiği zaman onları terk edebiliyorlar. Bu tarz kişilerin, hayvanlara varlığın bir parçası olduğunu düşünerek davrandıklarını hiç sanmıyorum, çok azdır bu şekilde düşünen insan. Hayvanlarla kumaşımız aynı aslında, hepimiz aynı nurun yansımalarıyız. Hayvanlarla ilişkilerim çocukluğumda başladı, onlarla aramda tabii ilişki hayatım boyunca hep vardı. Sonradan hikâyelerini yazmaya başladım çünkü onlarla birebir münasebetim arttı. Varlık birse eğer biz buna inanıyorsak, o var edici varlığın mutlak, sonsuz kudreti içinde bütün varlığın yer aldığına inanıyorsak hayvanlara karşı da merhametli olmalıyız.”
Yalsızuçanlar, içinde bir hikâyenin nasıl doğduğunu ve bunu nasıl yazıya geçirdiğini anlattı. “Hissettiğim ve gördüğüm şeyle onun hakkında yazdığım metin arasında fark oluyor. Anlatmak daha güzel geliyor bana. Malzemeye kıymak lazım, onu da tam yapamıyorum. Önce hikâyenin başlığını yazarım sonra hikâyeyi. İsmin arkasındaki hikâyeyi bir çırpıda yazıyorum. Yazmak bir keşif, yazı kendi içinde gelişirken bir yolculuk gibi geliyor bana. İçe kapandığınızda dış size açılır. Görünüş çok aldatıcı, varlığın arkasında ne, neler var bunu bilemeyiz. Bizim anlamlandıramadığımız o kadar çok şey var ki. Ama bazen insanda bir şeyler olur, iki şeyin çarpışıp birleşmesi ya da ayrılması gibi. Çöp toplayan insanlar mesela, bunlar nerede yaşarlar, ne yaparlar, ne toplarlar, topladıklarıyla ne yaparlar, sadece kendileri için mi topluyorlar, çöplerden hangisi onlara daha çok kazandırıyor, hangileri işe yaramıyor, bu insanların hikâyeleri nedir, aileleri var mı? Bunlar üzerine düşündüm ve hikâyelerini yazdım. Bu gibi elimde birikmiş çok hikâye var ve Ters Lale’de bunlardan bazılarına yer verdim.”