banner32

Kalabalıklar İçerisindeki Yalnızlığımız

İnsanlık tarihi doğumla başlayan ölümle biten var olma mücadelesinde birçok sorunla karşı karşıya kalmıştır..Hayat yolunda bu sorunlarla başedebilen toplumlar geleceğine yön vermişlerdir başedemeyen toplumlar ise kaybolup gitmiştir.Asrımızın sorunların ise geçmişe nazaran daha çetrefilli, daha çetin, daha vahim..

Bizim toplumumuzda  nefes alıp vermek,yiyip içmek,eğlenmek,gezmek, daha çok yaşamak hayatımızı devam ettirmenin adı olmuş durumda.Alabildiğine doyumsuz, sorumsuz, günübilik eğlence ve tutkular peşinde, düşünce ve sorumluluktan uzak  kendinden ve aslından kaçan kalp tutulmasına maruz kalmış hayatlar.

Her düşünce içinde bulunduğu çağın insanını oluşturur.Malesef çağımızında artık kendine has bir insan modeli var.Ruhen ve ilmen  düşünce dünyası elinden alınmış, geçmişinden ve gerçek hayattan kopuk,geleceğinden habersiz,sadecece bugününü düşünüp yaşayan,sağlıksız, hakkı tanımayan,kendi medeniyetinin inşaasını gerçekleştiremeyen, küçük düşünen,karamsar,çaba sarf etmeden çok kazanmak isteyen,şiddete,saldırganlığa ve cinselliğe mahkum edilmiş, emek harcamadan hedefe ulaşmak isteyen,okumayan düşünmeyen başarısız, idealsiz, kendi kültüründen uzak  batı potasına mahkum edilmiş  fütursuz bir insan modeli. 

Hal böyle olunca düşüncelerimiz,sevgilerimiz,zevklerimiz, dilimiz kısaca hayatımızdaki herşey ısmarlama olarak hayatımıza giriyor. Bütün argümanlar alıntı olunca yalancı hayatlarımızada yabacı kaldık.Diline,dinine,kültürüne ve ailesine yabancılaşmış beyni düşünce çöplüğüne dönmüş insanlar olarak şimdi sığınacak bir liman arayışındayız.

Televizyonun Manevi Hayatımıza Etkileri

İşte insanımızın zihni ve manevi çöküntüleri yaşadığı bu dönemde, hayatımızdan eksik etmediğimiz, yaşantımızın vazgeçilmezleri arasında yerine alan,iletişim aracları içerisinde manyetik gücü en fazla olan televizyon'un etkilerine deyinelim dedik.

Artık televizyonsuz bir hayat düşünemiyoruz.Tabi bukadar içiçe olunca insan üzerindeki etkisi kaçınılmaz oluyor.İletişim çağı dediğimiz  bu zamanda, iletişim araçları karşılıklı kullanılmaktan öte egemen simtemlerin izleyiciye karşı kullandığı, tek taraflı bir silah haline dönüştüğünü görüyoruz.
Yani güç kimdeyse kamerayı,sinemayı,diziyi kısaca medyayı bir manipülasyon aracı olarak kullanmaktadır.

Bizler evimizi, ailemizi herdaim tehlike ve yabancılardan korurken televizyonla beraber hiç tanımadığımız yabancıları evlerimize herdaim buyur edip başımıza taç eder olduk.Yiyeceğimiz yemekten gideceğimiz yere,okuyacağımız gazeteden izleyeceğimiz filime,tercih edeceğimiz markadan, alacağımız saate kadar bizi şekillendiren, farkına varmadan eğitim misyonunu elimizden alan, hayatta herşeyimiz olumuş bir hastalık haline döndü televizyon bağımlılığımız.Görüntüyle direk aklımıza ve duygularımıza hitap etmesi sebeyle hayatımızdaki etki alanıda birhali geniş ve etkili.

Zihin gelişimini tamamlamamış çoçuklar, hayata yeni atılan gençler,birçok şeyi sonradan yakalayan yetişkinler.
Bebeklerimiz dünya hayatına gözünü açar açmaz ilk adımla başlıyor aslında medyayla tanışmaya.Mamasını yerken zorluk çıkarmasın diye reklamla beraber yedirilen yemeklerle ninni yerine tercih ettiğimiz şarkılar.Kendi elimizle yalnızlık ve yabancılığa  ilk adımı bebekken atıyoruz farkında olmadan.Çocuğumuzun gördüğü tahribatla zihin ve dil gelişiminin kötü etkilenmesi,otizm olma ihtimali,düşünme tembelliği, merak ederek algılama yerine  verileni ezberlemesi ve ileride oluşabilecek manevi tahribatları düşünmeden yaptığımız hatalar..

Gençlerimizin mahsumane duyguları kapitalist reklamcıların ablukasına teslim edilmiş durumda.Televizyonların manüpüle ettiği reklamlarla gençler markayı bir ideol olarak görüp elindekiyle yetinmek kavramını hayatından çıkardı.

Reyting kaygısı ve para kazanma arzusundan öte yapımcılar işledikleri konularla aile mefumunu ihmal ve inkar yoluyla her türlü zehiri gençlerin dimağlarına aşılıyor.

Nikahsız hayat,çarpık ilişkiler,zina,lüks hayat,emeksiz kazanç gibi toplumuzda kabul görmeyen kavramlar sürekli işlenip zihinler bulandırılıyor.Zengin konaklarında geçen hikayeler, iki kız kardeşin bir adama olan aşkı,gece hayatları ile özendirilen alkol ile değerlerimizin çözüldüğü iğrenç bir dizi furyası.

Medya insanlara yeni bir hayat sunumu yaparken bunun en güzel,en iyi,en doğru olduğunu dimağlara yerleştirir ve bunu sanatsal ve görsellikle destekleyip gözden  nefisleri okşayıcı  bütün argümanları kullanarak gelebilecek tepkilere karşı baştan önlemini alır.Ve dört duvar içine mahkum olmuş insanda yaşadığı mutsuzluk buhranıyla medyanın kendisine sunuduğu en'leri yakalamak için  bütün düşünce ve çabasını suni hayallere ulaşmak üzere tüketir.

Sunulanı yakalamak ve rahat etmek için birçok değerinden taviz veren ilkesiz bir bireyin haline bürünür.Helal parayla hayat sürebilmenin erdemini,israfın haram olduğunu,başkasının hakkına riayet etmesi gerektiğini,   kanaatkar olmayı,aile mefumu gibi hayatına yön veren değerlerle arasına keskin bir çizgi çeker. 

Teknolojiyi hayatımıza koyarken hayatımızı  kolaylaştırıyor mu yoksa hayatımızın yerine mi geçiyor diye sorgulamamız gerekiyor.Bir televizyon anne babanın yerine,insan ilişkilerinin yerine,üretmenin yerine geçiyorsa durup düşünmeliyiz.

Teknolojiyi birçok şeyin yerine koyabiliriz ancak vazgeçemediğimiz "sevgi ihtiyacı" sürekli eksikliğini duyduğumuz"kabul görme ihtiyacı" ve yaradılış olarak"aidiyet ihtiyacı" mızı asla tatmin edemeyiz.Aksi takdirde aynı çatı altında farklı dünyaları olan insanlar olarak bize verilmiş"kalabalıklar içerisindeki yalnızlık"rolünü oynamak zorunda kalırız.


Zeytinburnu Times / Canan Aysöndü       
YORUM EKLE

banner33

banner14

banner34