Bundan 499 yıl önce Safeviler Devleti sultanı Şah İsmail ile Memluk Sultanı anlaşarak Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim han’ı tarih sahnesinden silmek adına sinsi bir iş birliği yapıyorlar. Yavuz’dabu kirli işbirliğinin istihbaratını aldığından dolayı aldığı yerinde kararlarla iki devletin hakkından gelerek onlardan bir çok yeri alıyor.
Kirli oyunu tezgahlayan Şah İsmail, bu oyunu bozan Yavuz, ama 499 yıl sonra yok Şah İsmail Şii idi Yavuz’da onları öldürmüş yaptığınız köprüye onun adını veremezsiniz demek kabadayılık değil de nedir ?
Halk tabiri ile Şah İsmail ava giderken avlanmış ve hatalarının bedelini adamlarının ölümü ile ödemiştir. Bu savaş 499 yıl önce yapıldı ve bitti.
Şah İsmail uslu uslu dururken Yavuz harp ilan etmedi
Yavuz Sultan Selim Han 1514 yılında İran seferine çıkmadan önceŞah İsmail’in İslam alimlerine karşı saygısız davranışlarının doğru olmadığını,bu tür hal ve hareketlerden elini eteğini çekmesini isteyen birkaç ferman gönderiyor. Bunun üzerine Şah İsmail ‘de daha ağır ifadeler içeren fermanlarla Yavuz’a mukabele ediyordu. Bu karşılıklı birbirini tahkir eden nağmeler bir süre devam etti.Taraflar birbirlerine kadın elbisesi göndererek birbirlerini iyice tahrik ediyorlardı.
İki sultanın birbirini tahkir eden nameleri ;
Şah İsmail, muharebeye hazır olduğunu belirten namesinde: "Er isen meydana gelsin, biz de intizardan kurtuluruz" demiş ve Yavuz'a bir kadın elbisesiyle, yaşmak yollamıştır. Yavuz bu nameye cevabını 920 Cemaziyelevvel sonunda Erzincan'dan yollamıştır. Yavuz bu namesinde Şah İsmail’i er meydanına davet ediyor ve hala kendisinden bir eser olmadığını beyan ediyordu.
Bir başka sataşmada şu şekildedir,
Şah İsmail Yavuz’a hakaret içeren Afyon vb.bir kaç malzeme göndererek onun Afyon içen bir sultanın oğlu olduğunu ima etmeye çalışıyordu.
Osmanlı padişahlarının en serti olan Yavuz, Şah İsmail’in kendisini savaşa davet eden namesinin altında kalmayarak şu nağmeyi gönderiyordu;
Yavuz Sultan Selim bu ağır nameye yine ağır bir nameyle cevap vermiştir. Namesinde şöyle demiştir: "Davete icabet edip uzun yolları kat ile memleketine girdik; fakat sen meydanda görünmüyorsun. Padişahların ellerindeki memleket onların nikahlısı gibidir; erkek ve yiğit olanlar kendisinden başkasının ona elini dokundurtmazlar; halbuki bunca gündür askerimle memlektine girip yürüyorum, hala senden bir haber yok. Seni korkutmamak için askerimden 40.000 kişiyi ayırıp Sivas ile Kayseri arasında bıraktım; hasma mürüvvet ancak bu kadar olur. Bundan sonra da saklanıp gözükmezsen erkeklik sana haramdır, miğfer yerine yaşmak ve zırh yerine çarşaf ihtiyar eyleyip serdarlık ve şahlık sevdasından vaz geçesin." Yavuz bu namesiyle beraber Şah İsmail'in gönderdiklerine karşılık kendisinin kökenini telmihen hırka, şal, asa, misvak ve şedden (kuşak) ibaret tarikat levazımı yollamıştır. Böylece Yavuz, Şah İsmail'in dervişlikten geldiğine gönderme yapmıştır.
Bugün yapılan köprüye Yavuz Sultan Selim adının verilmesini eleştirenler tarihi gerçeklerden bi haberdirler.
Nasıl ki Osmanlı Devleti yine Müslüman bir Türk devleti olan Timur Devleti ile savaşıp yenilmişse yine farklı bir mezhebe sahip olsa da Müslüman bir devlet olan Şah İsmail’în devleti Safeviler ile de savaşıp galip gelen taraf olmuştur. Savaşlarda ölmek ve öldürmek işin fıtratında vardır. Şah İsmail galip gelseydi aynı şekilde Osmanlı askeri ölecekti.
Köprünün adı muhteşem olmuştur ismi bulanlara teşekkür etmek gerekir
Yavuz Sultan Selim Han hazretleri dini mübine hizmet etmiş ve Kur’an’a bayraktarlık yapmıştır. Girdiği savaşı kazandı diye onu küçümsemeye çalışmak hataların en büyüğüdür.
Cihan padişahı 8 yıllık saltanatı döneminde Osmanlı topraklarını iki misline çıkarmış,halifeliği İstanbul’a getirerek 1923 yılına kadar İstanbul’u hilafetin başkenti yapmıştır. Yavuz ismine laf sayanlar önce onun yaptığı mücadelenin özetini okuyup sonra konuşsunlar.
Yavuz Sultan Selim Han’ın iki savaşı hakkında laf sayanlara minik bir giriş
Mercidabık Muharebesi, Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sırasında Memluk Devleti ile yapılan birinci savaştır. 1516'da Osmanlı ordusu ile Memluk ordusu arasında Halep şehrinin kuzeyinde yapılan savaşı Osmanlılar kazandı. Muharebenin sonucunda Suriye, Lübnan ve Filistin Osmanlı topraklarına katıldı.
Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Han'ın, Ortadoğu’da hâkimiyetini genişletmesi; Suriye, Lübnan, Filistin, Arap Yarımadası, Mısır ve Kuzey Afrika’nın doğusuna hakim Memlûklu Sultanı Kansu Gavri'yi (Kansuh el-Gûrî) harekete geçirip, tedbir almaya sevk etti. 23 Ağustos 1514’te, Çaldıran Savaşı'nda, Yavuz Sultan Selim Han'a yenilip kaçan Safevi hükümdarı Şah İsmail ile ittifâk kurdu. Yavuz Sultan Selim Han, haber alma teşkilâtı vasıtasıyla Şah İsmail - Kansu Gavri ittifakını öğrenince, Vezîr-i âzam Sinan Paşa'yı, 40.000 kişilik bir kuvvetle Safevîler üzerine gönderdi. Sinan Paşa'nın, Diyarbakır’a giderken, Fırat’ı geçmek için Memlûklar'dan izin isteyip de iznin verilmemesi ve Kansu Gavri'nin 50.000 kişilik bir kuvvetle Halep'e gelmesi, harp sebebi sayıldı. Devrin âlimlerinden Zenbilli Ali Cemâli Efendi'nin fetvasıyla sefere çıkıldı.
Yavuz Sultan Selim komutasında Osmanlılarla, Sultan Kansu Gavri komutasindaki Memluklular arasında muharebe Halep'in bir günlük yol kuzeyinde bulunan Mercidabık ovasında yapıldı. Osmanlı ve Memluk orduları sayı ve teçhizat bakımından birbirine benzemekteydi. Her iki ordunun da kuvvetleri eşit miktarlarda olup, altmış bin civarındaydı.
Ama Osmanlı ordusunun elinde çok iyi kullandıkları ateşli silahlar, özellikle de sahra topları bulunmaktaydı. Osmanlılar; ateşli silahlar, teşkilat, kumanda heyeti, sevk ve idare bakımından Memlûklardan üstündü. Buna karşılık Memlûkların da süvari kuvvetleri meşhurdu ve çok güçlüydüler.
Ridaniye Savaşı (Ridaniye Zaferi)
Osmanlı ordusunun kesin zaferiyle neticelenen Osmanlı-Memlûk meydan muharebesi.
22 Ocak 1517 tarihinde, Kahire yakınlarındaki Ridaniye mevkiinde, Osmanlı Sultanı Birinci Selim Han (Yavuz) ile Mısır Memlûk Sultanı Tomanbay arasında meydana geldi. Neticesi itibariyle İslâm ve Osmanlı tarihi bakımından önemli hadise ve değişikliklere sebep oldu.
Sultan Selim Han, Osmanlı Devleti aleyhine başka devletlerle ittifak içine giren Memlûk Devleti'ne karşı, 1516 yılında Mısır Seferine çıktı. 24 Ağustos 1516 tarihinde, Mercidabık’ta Mısırlıları mağlup ederek, Suriye ve Filistin’i zaptetti. İleri harekâta devamla ağırlıklarıyla beraber Sinâ Çölünü beş günde geçerek, Sâlihiye’ye geldi. Sinâ Çölünü geçerken yağmur yağınca, her birine dörder ve altışar çekim hayvanının koşulduğu ağır arabalardaki yüzlerce top, kumların katılaşması sayesinde kolayca geçirildi. Ordu ve hayvanlar su sıkıntısı çekmedi. Sultan Selim Hanın Ridaniye’ye giderken, ordunun ağırlıklarıyla bir günde elli kilometre yürümesi, harp tarihinde rekordur.
Avrupa’da, 1868’de, ilk defa Almanların kullandığı yivli topların, Osmanlılarda on altıncı yüzyıl başlarında mevcut olması, imal edilerek muharebelerde kullanılmaları, teknikteki üstünlüklerini göstermesi bakımından önemlidir. Yavuz Sultan Selim Hanın Mısır Seferi, harekât kabiliyeti, sevk ve idare, muharebede tatbik edilen taktik ve strateji bakımından, harp tarihinin eşsiz numuneleri arasına girer.
Bu kadar mücadeleci ve ileri görüşlü bir ecdad ile ancak övünülür
Ey Yavuz düşmanları bakınız Avrupa’da 1868’de kullanılan yivli topları Osmanlılar on altıncı yüzyılda kullanmıştır. Bu kadar ileri görüşlü bir ecdadın torunları olarak ne kadar övünsek azdır. Sizler kalkıp köprüye bu padişahın isminin verilmesinden rahatsız oluyorsunuz. Kusura bakmayıp benim YAVUZ ile bir sorunum yok ve toplumun % 80’inin de yok. Köprümüz hayırlı ve uğurlu olsun. İran da yaptığı veya yapacağı büyük bir hizmete ŞAH İSMAİL adını versin olsun bitsin.
Zeytinburnu Times / Hüseyin ÇETİNER