banner32

Çok şiir yazanın çok firesi olur.

Şair Ali Ural, Zeytinburnu Belediyesi’nin düzenlediği 100 Yüze İmza ve Söyleşi programının Aralık ayı konuğu oldu.

Çok şiir yazanın çok firesi olur.
 Aykut Ertuğrul’un sunumuyla gerçekleşen programda, divan edebiyatından günümüz şiirine uzanan bir sohbet gerçekleştiren Ural, program sonunda belediyenin bütün katılımcılara hediye ettiği Gizli Buzlanma kitabını imzaladı.

Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde 2 Aralık Pazartesi akşamı gerçekleşen söyleşi, Aykut Ertuğrul’un “Yedi yıllık bir aradan sonra şiir kitabı çıkardınız? Bunun özel bir nedeni var mı?” sorusuyla başladı. Yedi yıl boyunca şiir yazmaya devam ettiğini belirterek konuşmasına başlayan Ali Ural, “Şiir ne kadar az yazılırsa o kadar iyidir. Cemal Süreya, Ece Ayhan için ‘çok şiir yazmaktan öldü’ demiştir. Çok şiir yazanın firesi çok olur. Dağlarca ve Attila İlhan büyük şairlerdir fakat çok fireleri vardır. Yedi yıl bekleyip şiir yazmadım elbette. Kitapta üç yıl önce yazdığım şiirler de var.” cevabını verdi.

Ali Ural’ın cevabı üzerine Ertuğrul kendisine “Bunu bir formül olarak görebilir miyiz? Her şairin yolculuğu biraz şahsi değil midir?” sorusunu yöneltti. Ural soruyu; “Her az şiir yazanın şiiri iyidir diyemeyiz. Ama çok şiir yazanın çok fire verdiğini söyleyebiliriz. Bir yolculuk esnasında İsmet Beye Dağlarca’nın çok fire verdiğini söylemiştim. İsmet Bey, “Öyle deme Ali, orduda önde savaşanlar da var, geride patates soyanlarda. Hepsi neferdir.” Demişti. Bu da bir bakıştır tabii. Ben çok şiir yazanın fire verdiğini düşünüyorum.” sözleriyle cevapladı.
Ali Ural, Aykut Ertuğrul’un “Gizli Buzlanma kitabınızın Münacatın Kıyısında, Naatın Kıyısında şiirleriyle başlıyor. Şairin bu yakarışlarında, bir özür, şiirsel poetikasına dair göndermeler olduğunu gördüm. Bu iki şiir için Müslüman bir şairin şiir anlayışından izler diyebilir miyiz?” sorusuna verdiği cevap ise modern şairlere bir eleştiri mahiyetinde oldu.

Sözün sahibinin önünde eğilmek, bizi yaratılış ayarlarımıza geri döndürür.
“Bizim geleneğimizde divanlarımız münacat ile başlar, naat ile devam eder. Bu şekilde ilerleyerek kendi sözlerine gelirler. Bu sözün sahibine bir selam göndermek, boyun eğmek manasını taşır. Yüce Allah’tan öğrendiğimiz beyanı, çok bilen, çok söyleyen bir şair kimliği ile ortaya çıkmak sıkıntılıdır. Bugün egoist bir şair tipi ortaya çıkıyor. Hatta bir süre sonra kendilerini tanrı gibi görüyorlar. Sözün sahibinin önünde eğilmek, bizi yaratılış ayarlarımıza geri döndürür. Klasik Türk edebiyatında şairin kendini övdüğü fahriye bölümü vardır. Fuzuli Su Kasidesi’nde Peygamber efendimizi anlatırken fahriye bölümünde bir mısra yazar sadece. ‘Benim sözlerimde bir güzellik varsa seni övdüğüm için.’ der. Ben de bu geleneği sürdürmek istedim. Münacatın Kıyısında, Naatın Kıyısında dedim, dikkat ederseniz sonraki şiirimin adı da Şiirin Kıyısında.”

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner33

banner14

banner34